Eşler Arasında Mal RejimiİÇTİHATLAR
8. Hukuk Dairesi
2010/4983 E., 2011/2095 K.
DAHA ÖNCEKİ BEYANLARIN ETKİSİ - KESİN HÜKÜM
EŞLER ARASINDA MAL REJİMİ
KATILMA ALACAĞI
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 166 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 174 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 175 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 236 ]
4721 S. TÜRK MEDENİ KANUNU [ Madde 2 ]
"İçtihat Metni"
Mehmet ile Funda aralarındaki katılma payı alacağı davasının reddine dair (Kahramanmaraş İkinci Aile Mahkemesinden verilen 10.05.2010 gün ve 10/384 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı Mehmet vekili tarafından davalı Funda aleyhine açılan davanın yapılan yargılaması sonunda mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamı ve davacı vekilinin verdiği dilekçeleri dikkate alındığında davanın evlilik birliği içinde alınan ve davalı adına tapuya tescil edilen 3935 ada 3 parsel üzerindeki binanın 7. kat 42 numaralı dairesi üzerinde mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde değer artış payı ve katılma alacağı isteğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı, dava konusu taşınmazın evlilik birliği içinde alındığını ancak, davacının boşanma davası sırasında haklarından feragat ettiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, taraflar arasında görülen ve kesinleşen boşanma davasının yargılaması sırasında 04.03.2008 tarihli yargılama oturumunda davacı Mehmet'in "...boşanma nedeniyle eşimden herhangi bir nafaka, maddi ve manevi tazminat, yargılama gideri ve vekalet ücreti istemiyorum. Karşı taraftan herhangi bir eşya ve başkaca alacağa ilişkin haklarımdan feragat ediyorum..." şeklindeki beyanının kendisini bağlayacağı ve karar kesinleştikten sonra alacak talebinde bulunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Taraflar 17.02.1992 tarihinde evlenmiş, 19.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının anlaşmalı şekilde TMK'nın 166/3. maddesine göre kabulüne ilişkin hükmün 07.04.2008 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TMK'nın 170. m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar (4721 sayılı TMK'nın 225/2. m.) yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4721 sayılı TMK'nın 202. m.).
Dava konusu 3935 ada 3 parsel üzerindeki binanın 7. kat 42 nolu bağımsız bölümü, 16.09.2005 tarihinde satış yoluyla davalı Funda adına tescil edilmiştir. Dava konusu taşınmazın alım tarihi itibarıyla taraflar arasında "edinilmiş mallara katılma rejimi" geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK'nın 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı 19.10.2007 tarihi itibariyle sona ermiştir. Dava dilekçesi, dosya kapsamına göre davacının, taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde alınan taşınmazla ilgili tapu iptali ve tescil, yerinde görülmediği takdirde değer artış payı ve katılma alacağı isteğinde bulunduğunun kabulü gerekir (TMK m. 227, 231).
Eşlerden biri, diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur (TMK m. 227). Eşlerden birine ait edinilmiş mallar üzerinde, diğer eşin mülkiyet veya diğer bir ayni hak talebi söz konusu değildir (TMK m. 231/1, 236/1). Yani katılma rejiminde; eşlere tanınan hak, ayni bir hak olmayıp, şahsi bir haktır. Sadece mal rejimi sona erdiğinde, eşlerin edinilmiş mallara ilişkin artık değerler üzerinde karşılıklı alacak hakkı vardır (TMK m. 236). Açıklandığı gibi davacı Mehmet'in evlilik birliğinde edinilen taşınmazla ilgili davalı Funda'dan ayın İsteme hakkı bulunmayıp, değer artış payı veya katılma alacağı istemesi mümkündür. Bu açıklamalar karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında tapu iptali ve tescil isteği bakımından bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Terditli olarak istenen değer artış payı ve katılma alacağı isteğine gelince; az yukarıda da açıklandığı gibi mal rejiminin tasfiyesi sonunda davacının davalıdan değer artış payı ve katılma alacağı istemesi mümkündür. Ancak taraflar arasında görülen ve 07.04.2008 tarihinde kesinleşen Kahramanmaraş Aile Mahkemesi'nin 2007/1314 Esas 2008/252 Karar sayılı dava dosyasında 04.03.2008 tarihli yargılama oturumunda davacı Mehmet ve davalı Funda'nın karşılıklı olarak birbirlerinden boşanma nedeni ile nafaka, maddi ve manevi tazminat, yargılama gideri ve vekalet ücreti istemediklerini ayrıca herhangi bir eşya ve başkaca alacakla ilgili haklarından feragat ettiklerini ifade ettikleri ve bu hususun mahkeme karan gerekçesi ile hüküm kısmında yer aldığı görülmektedir.
. Kural olarak tarafların boşanma davasındaki nafaka, maddi ve manevi tazminat (TMK'nın m. 174, 175, 182) bakımından anlaşmaları boşanmanın eki niteliğindeki taleplerle ilgili olup, boşanma davasının eki niteliğinde olma-yan*mal rejiminden kaynaklanan alacak davasını kapsamaz. Ancak eldeki davada çözülmesi gereken sorun, boşanma davası sırasında davacı Mehmet'in "Karşı taraftan herhangi bir eşya ve başkaca alacağa ilişkin haklarımdan feragat ediyorum" şeklinde beyanının açılan mal rejiminin tasfiyesi davası bakımından Mehmet'i bağlayıp bağlamayacağı, mal rejimi tasfiyesi ile ilgili açılan davada değer ifade edip etmeyeceğidir.
TMK'nın 166/3. maddesindeki boşanmanın malî sonuçlan üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez. Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Başka bir anlatımla boşanmanın mali sonuçları hususunda taraflarca kabul edilecek düzenleme, mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez. Ne var ki, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin isteklerin boşanma davasına ait anlaşma protokolü kapsamına alınmasını engelleyen bir hüküm de bulunmamaktadır. Diğer yandan bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı,İstanbul 2001, C:2, s:2045 ve HUMK'nın 236/1. m.). Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacı Mehmet'in boşanma davasında 04.03.2008 tarihli duruşmadaki beyanı HUMK'nın 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Davacı Mehmet boşanma davası sırasında 04.03.2008 tarihli duruşmada aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya karar verilmesini istediğine ve davalı kadının da bu anlaşmadaki düzenlemeye güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra davacının bu beyanını yok sayarak görülmekte olan bu davayı açıp, talepte bulunması 4721 sayıhTürk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde düzenlenen "Dürüst Davranma" kuralına da aykırılık teşkil etmekte; eş söyleyişle hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir. Yukarıda yapılan açıklamaların sonucu olarak; mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Somut olayda, davacının boşanma dosyasındaki 04.03.2008 tarihli duruşmadaki beyanı, boşanma kararının gerekçe ve hüküm kısmında bu beyandan bahsedilmiş oluşu dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki ! bu beyan mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; böylece, görülmekte olan davada
kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini İleri sürmekle dürüstlük kuralına aykın davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekir. Ayrıca davacı Mehmet'in beyanında geçen "eşya" kavramının taşınmaz ve taşınır mallar ile boşanmanın fer'i niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan "değer artış payı ve katılma alacağı" taleplerini de kapsadığında duraksamamak gerekir.
Diğer yandan davacının doğmamış haktan feragat edemeyeceği ileri sürülebilirse de; boşanma nedeniyle eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının dava tarihi İtibarıyla sona ermekte olup (TMK'nın 225/2. m.), mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibarıyla doğar ancak bu hakkın dava yolu ile kullanılabilmesi, tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi gerekir. Bu durumda davacı Mehmet'in beyanının boşanma davasının yargılaması devam ederken yapıldığı anlaşıldığına göre doğmamış haktan söz etmek de mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün (ONANMASINA), 12.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.